GÜNLÜKLER -49-
2 Ağustos 2018
Hikaye yazmayı ya da anlatmayı isterdim ama şimdilik istemediğimin farkındayım. Hikayelerimizi genellikle anlattığımız kişilere göre değiştiririz. Zaten istesek de aynı şeyi anlatamayız. Özellikle tanık olduğumuz gerçek olaylar sürekli değişir. Bir de bu olayda karakter kendimizsek doğal olarak değişim gösterir. Biraz daha gerçekçi olabilmek için uğraşırız. Eksikler kadar boşlukları da doldururuz. Hikayemizi dinleyen kişi sorular sorarsa bir de bu sorular çalışmadığımız yerden çıkarsa, konuşmaya ya da yazmaya devam etmemize engel olur. Belki de yazmakta zorlanmak bundan kaynaklanıyordur. Başkalarının hikayelerini anlatırken pek zorlanmayız da kendimizi anlatırken… Haklı olmak isteriz, anlaşılmayı isteriz, savunma durumunda kalmayı isteriz. Kendimize dair anlatmadığımız ne kadar çok şey var. Birleriyle paylaşmaya gereksinim duyarız, anlatmanın biraz olsun bizi rahatlatacağını düşünürüz. Paylaştıkça azalır, diyoruz, ama gerçekten azaltıyor mu emin değilizdir. Anlattıklarımızı ikinci kişiden duyarsak… Acaba aktarılan hikayemiz gerçeğine yani anlattıklarımızla sınırlı kalıyor mu? Hikayeler hiç bitmiyor, biz hikayeyi istediğimiz yerden başlıyoruz. Anlattığımız kişi ise hikayemizi çok önceki anlatımlarımızla çoğaltıyor mu,n ekliyor mu? Bundan hiç emin olamayacağız.
*
Hayatımızda her gün, her an bir hikayeyle karşılaşırız. Bunların çoğunu anlatılır bulmayız ama durum öyküsünü zihnimiz sürekli yaratır. Yolda gördüğümüz bir an için dikkatimizi çeken bir insan farkında olmadan zihnimizde bir hikaye yazmaya sürükler. Başı ve sonu olmaz bunların. Neden sonuç olmaz. Yolda yürüyen….. renkli …. kadın, yavaş adımlarla yürüyordu. Kaldırımdan inerken ayağı takıldı ve düştü. Yardım etmeyi düşünürken bir başkası, bir …. yardıma koştu. Onun yerden kalkmasına yardımcı oldu. “……..” dedi. Kadın dizine baktı. “Yok, yok bir şey. Sadece bir sıyrık yarası.” Kadın düşmeden önce aklından geçenleri düşündü. Bütün dikkatsizliği onun yüzündendi. Ondan ayrıldıktan sonra aklını hep meşgul etmişti.
Hepimiz birkaç defa kaldırımdan inerken düşmüşüzdür. Nedenini biliyoruz, sonucu da düşmek olur.
*
Sıradan olan ama anlatıyla sıranın dışına çıkan hikayeler vardır. Onu sıra dışı yapan nasıl anlattığımızdır. Anlatıcı değişikliği bile hikayeyi değiştirir. Yazar olarak anlatan, anlatıcı olarak anlatan, ben, sen, o anlatıcılar. Her birinde farklılık gösterir. Yazar olarak anlatırken kurguya ağırlık veririz. Ben anlatıcı kendi gerçekliğini anlatmaya çalışır, kurgu olmadığını tamamen gerçekleri anlattığını söyler. Diğer anlatılarda da değişiklikler vardır.
*
Giriş, gelişme, sonuç gibi bölümlerle belirtiriz. Bu anlatıyı zorlaştırır. Yani benim için zor. Bir an belirleyecek başlayacağım. Anlatacağım olay an’da başlamış olsa da kökleri önceye, girişin de öncesinde olur. Bu durumda girişi nereden olacağına karar veremem. Öncesiz bir durumdur. Gelişmede öncesi aktarılacak ve şimdiye bağlanacak. Sonuçta da bir aydınlanma olacak. Okur şaşırtılacak. Neyse ki artık her şey sıradan ve hiçbir şey artık şaşırtmıyor. Sadece içtenliğinden pardon gerçekliğinden anlatıya güvenmem. Bir örnek davranışlar hikayeyi sıradanlaştırıyor, belki de bu yüzden hikaye anlatımı bitti. Anlatı haberler gibi kalıyor sanki.
“Biliyor musun dün ne oldu?”
“Ne oldu?”
“Yağmura yakalandım, şemsiyem yoktu. Islandım, işe gidemedim, eve geri dönmek zorunda kaldım.”
“Hava durumuna bakmadan mı çıktın?”
“Bakmıştım ama güneş vardı. İşte.”
*
Dün yağan yağmur, hayatı felç etti. Birçok kişi evlerine geri dönmek zorunda kaldı…
*
Yazamayan bir anlatıcının yazamamasının hikayesi. Gerçek şu ki yazmak için sıradan olayları nasıl sıra dışı aktaracağını nasıl anlatacağını bilmiyor.
Yok canım, nereden biliyorsun, nasıl anlatacağımı bilmediğimi?
Yazmaya başlamadığımız sürece bundan hiç emin olamayacağız. Konuşurken acaba nasıl anlatacağımızı düşünüyor muyuz? Düşündüğümüzden eminim. Ben örneğin bir türlü anlatamam. Anlatı havasına giremem. Çünkü gerçeğe sadık kalmak istedikçe, sürekli kafamda tartmaktan yoruluyorum. Sonuç anlatamıyorum.
Sonuç şu ki yazmadan birçok şeyden emin olamayacağız. Anlattıklarımız kadar anlatılanlar da inandırıcı gelmeyecek.
*
“Bugün seni arayacaktım.”
“Neden?”
“Bir iş için…”
“Ya öyle mi?”
Düşündüğümüzden -gerçek nedeninden- çok farklı olsa da böyle direk söylemeyiz, ama yazabiliriz. Bir de yazdığımız kişi belliyse, o zaman vay haline hikayenin.
Bitti.
Bir yanıt bırakın