ÇOCUKLARLA KİTAPLARLA YOLCULUKLAR 25 Haziran 2024 / Salı
Güzel bir gün olacağı başından belliydi. Kitaplardan konuşmak kadar güzel bir sohbet bilmediğim doğrudur.
Çocukların okur yolculukları kendi çocukluğumun okur yolculuğuyla devam ediyordu. Hemen hemen karşılaştığım herkese, hatta telefonla görüştüğüm her dostuma soruyordum. Kendi okur yolculuğunuz nasıl? Dünden başlamalı.
2000’li yıllarda ilkokul yaşlarında olan şimdiki büyük gençlere sordum. İlkokulda okuduğunuz ve unutamadığınız, bugün bile hatırladığınız kitaplar nelerdir? Bir kişi – kadın- Binbir Gece Masalları dedi. Bir kişi -kadın- Harry Potter dedi. Bir kişi -erkek- Ömer Seyfettin’in kitapları dedi ve Kaşağı öyküsünü anımsattı. Bu erkeğin kardeşi yoktu ve ona kendisini nasıl etkilediğini sormayı akıl edemedim. Bir kişi -erkek- Makiler dedi. Bu kişi şiirleri anımsadığını söyleyerek, ilkokul yıllarında -sanırım dördüncü sınıfta- Sunay Akın’ın bu kitabındaki şiirlerin bazılarını ezberlemiş ve kitap fuarındaki imza gününde onunla tanışıp ezberlediği şiirleri okumuş, kitabını da imzalatmış. Ben de Nokta ile Virgül adlı şiirini anımsadım. Aslında onlardan bu bilgiyi almam oldukça zor oldu. Ortaokul yıllarını pek anımsamadılar çünkü dördü de çalışkan çocuklardı ve sanırım onlar için çoktan seçmeli sorular hazırlamam gerekiyordu. Bugün neler okuduklarını da merak edip sordum. Sonuç hüsran.
Bugün de ortaokul Türkçe Öğretmenim Altan Ümran Kebapçıgil ile okur yolculuğu üzerinde konuştuk ve doksan dakikalık bir ses kaydı aldım. Nasıl mutlu olmam! Benden mutlusu yoktu. Annem yani ilkokul öğretmenim ve ortaokul Türkçe öğretmenim ile hoş bir sohbet oldu. İlkokul yıllarında okuduğum kitaplarından anımsadıklarımın dışında aşka kitap olmadığını düşünüyordum ki yanıldığımı gördüm. Gümüş Patenler’i nasıl da unuttum. Değirmenimden Mektuplar. Altan öğretmenimin ilkokul yıllarında okuduğu kitapları ve kitap yolculuklarını dinlediğimde nasıl da büyülü bir dünyaya onunla girmiş gibi oldum anlatamam. Tam bir kitap kurduymuş. Hani derler ya yazar olacak çocuk… Çocukluğundan belli. Yazmasını çok istedim ama o istemiyordu. Benimle kitap kurdu olarak paylaştıkları çok değerliydi.
Altan öğretmenimin ilkokul ve ortaokul yıllarındaki okur yolculuğunun ardından, bugünün okuru olarak da şimdiki yolculuklarını dinledim. Bana 1959 yılı baskılı kitaplarını getirmişti. Poşetten kitapları çıkardım. Doğan Kardeş yayınlarının kitaplarıydı. Öyle mutluyum ki gözlüklerimi takıp birkaç sayfa okumaya çalıştım ama nasıl olsa evde okurum diye üzerinde durmadım. Bana getirmiş olmalıydı. Ne güzel! Yirmi yirmi baş dakikalık kayıtlar alıyor sonra da dinlenmesi için mola veriyordum. Bu arada kendi yolculuklarımla ilgili bir şeyler de söylüyordum.
En can alıcı konumuz, benim ortaokul yıllarımdı. Bize neler okutuyordu? Annem de Altan öğretmenim de çocuklara kitap okumayı sevdirmek için öğretmen masasının üzerinde kendi okudukları kitapları özellikle koyduklarını anlatıyor olmaları beni gülümsetti. Öğretmenlikte onların bana bize yaptıklarını ben de yapmıştım demek ki. Dördüncü sınıf erkek öğrencim, Şu Çılgın Türkler kitabını okuyacağım diye tutturmuştu. Hatta okumaya başladığını da söylemişti velisi. İşte araya benim anılarım da giriyordu. Öğretmenim birçok yazarlarımızı andı. Sınıf kütüphanesine getirdiği kitaplardan olmazsa olmazları vardı. Aziz Nesin, Sait Faik, Yaşar Kemal, Haldun Taner, Ömer Seyfettin, Orhan Veli, Muzaffer İzgü, Eflatun Cem Güney, Pertev Naili Boratav… Birçok yerli yazarlar ve kitaplarının isimleri… Değirmenimden Mektuplar, Gümüş Patenler, Siyah İnci, Çocuk Kalbi, Polyanna, Heidi (Altan öğretmenim de çocukluğunda bu kitabı okumuş elbette.), Denemeler… Buna çok şaşırdım. Montaigne… Kaç defa okudum ama bana bir iz bırakmadı diye düşünüyordum. Tekrar okumalıyım. Mutlaka bir iz bırakmış olmalı. Bu da kısa zamanda yeniden okunacaklar arasına girdi. Arada sessizlik olunca Çocuk Kalbi ile ilgili soru sordum. Sizce bu kitap çocuklara okutulmalı mı? Verdiği ileti uygun mu? Evet farklı düşünüyordu. Eğitimci önce bu kitabı okuyup, çocukların üzerindeki etkilerini düşünüp okumaları için verebilirmiş. Diyet öyküsü üzerine konuştuk. Ben Kaşağı’yı anmsattım. Kardeşim ölmesin diye bütün yaramazlıkları üzerime alırdım. Dülger Balığının Ölümü öyküyü de hatırlamadığım için çok üzüldüm ama Al Mendil unutulacak bir öykü değil. Hıışşt Hışşt da öyle ve birkaç öykü isimleriyle Sait Faik’i andık. Aziz Nesin’i Gıdı Gıdı kitabıyla andık. Şimdiki Çocuklar Harika kitabını da ortaokulda okumuştuk. Paul ve Virginia kitabını ilkokul yıllarında okumuş Altan öğretmenim. Bize de kesin okutmuş olmalı. Acaba aşka bakışımızı bu kitap nasıl etkilemişti? İmkansızlığını mı? Karşılıksızlığını mı? Ölümü mü? Sordum çekinerek birkaç cümleyle yanıt verdi. Okunacaklar arasında yer aldı.
Altan öğretmenimin ilkokul yıllarında ilçe kütüphanesine gittiğini yine heyecanla dinledim. Öyle güzel anlatıyordu ki. Sanıyordum ki sayfaları çeviriyor, okumuyor yutuyordum. Cümleler öyle akıcı ve düzgündü ki, keşke yazsaydı diye düşündüm. Kendimi de düşündüm. Nasıl yazar olmuştum? Ya da yazan olmuştum? Nereden almıştım bu yazma cesaretini? Kayıtları umarım kısa sürede yazıya çeviririm. Sonra İzmir’de bir sahaf dükkânına gittiklerini onu orada bıraktıklarını saatlerce kitapların arasında dolaştığını, dokunduğunu, sayfaları açıp okuduğunu, kitap seçtiğini… Okuduğu kitapların filmlerini ne zaman izlemeye başladığını, bugün de aynı şeyleri yaptığını…
Kitapları masanın üzerinde kollarımın altında, sıcacık. Ciltli kapakları yıpranmış, yine de zamana karşı ayakta olmaları güzel. Oldukça yalın bir dili var. Her ne kadar eski Türkçe kelimeler olsa da yabancı değiller bana. Zaten bu kelimeler oldukça az sayılır.
Altan öğretmenime kendi yolculuğumdan yola çıkarak “Sizce nasıl okunacağı öğretilmeli mi?” diye sordum. Öğretilirse nasıl farklı yorumlayacağız, dedi. Her birimizin okur yolculuğunun farklı olduğunu söyledi. Peki bu okur yolculuğumuzu paylaşırsak, birbirimize zenginlik katmış olur muyuz, diye sormayı akıl edemedim. Bu soruya yanıtım yok. Ben de kendi yolculuğumun peşinde olduğumu, söyledim. Okuma kulüplerine katıldığımda hiçbir şey söyleyemiyordum. Üç dört yıldır bu çalışmalara ve okuma yazma atölyelerine katılıyorum ama aradığımı bulamıyorum. İşin tuhaf yanı ne aradığımı da bilmiyorum. Beni yazar olarak etkileyen yönlerini anlamak istiyorum. Yani sadece bir okur olarak değil. Okur yazar olarak nasıl yaklaşmalıyım kitaba? Aşkım Alberto Manguel’e hazırlanmam, umarım çok uzun sürmez. Zaten geçenlerde Ülkü Tamer’in kitaplarına bakarken kitaplarından birinin adı Kediler ve Kitaplar olduğunu görünce kendimden şüpheye düştüm. Acaba bu kitabın adını daha önce duymuş muydum, dergilerde bu yazılardan bazılarını okumuş muydum?
Masamıza, öğretmenimin bir arkadaşı geldiğinde okur yolculuğu kayıtlarım bitmişti. Benden on yaş küçüktü ve ona da sordum. Kitap okumaya liseden sonra başladığını hatırlıyor. Birkaç yazar ve kitapları geçti masamızdan. İnce Memed unutamadığı kitaplardan, betimlemeleriyle gözlerinin önünde canlanıyor roman.
İşte, bir kişi daha katıldı aramıza. İlkokul ve ortaokul sınıf arkadaşım Z. Ona da sordum. Hatırlamadı roman, öykü kitaplarını. Hatırladığı ansiklopedilere merak saldığı ve roman gibi okuduğu. Elbette ya, o yıllarda Bermuda Şeytan Üçgeni’ni başka nereden öğrenebilirdik ki.
Ah nasıl da unuttum Jules Verne’i ama öğretmenim de geç anımsamıştı.
Sınıf arkadaşım güzel bir eğitim dönemi geçirdiğimizi, merkezde okuyanlara göre şanslı olduğumuzu söyledi. 1974-1979 yıllarında ilköğretim olan okulumuzda dönemin siyasi olaylarından pek etkilenmediğimizi söyledi.
Ayrılma zamanı gelmişti. Saat altı buçuğu geçiyordu parkta buluştuğumuzda. Şimdi saat on biri geçiyordu. Kalktık. Kitaplar benim değil mi? diye sordum. Benim olmadığını söyleyince şımardım. Bunun üzerine bir kitap seçebileceğimi söyledi. Ben de seçtim. Dünyanın Dört Bucağından Dostlar. Felix Salten, Doğan Kardeş yayınları. Burhan Arpat çevirisi ve 1968 basımı. Bir hayvanat bahçesinin romanıymış. Yıllar önce dostlarımızla ilgili neler yazılmış merak ediyorum. 1869 doğumlu yazarın bugün de çocuk kitaplarının basıldığını gördüm araştırma yaparken. Bambi’nin yaratıcısı.
Güzel bir akşam oldu. Mutluydum. Bir sonraki gelişimde daha kalabalık olarak toplanmaya karar verdik. Sınıf arkadaşım beni ve annemi yani öğretmenini eve bırakmak istedi. Çok ısrar etti ve giderken eşiyle karşılaştık. Ne güzel bir gün. Arkadaşımdan ayrılırken “Böyle davranırsanız buraya yerleşirim, sizden de devamını beklerim, dedim. Beklerim, dedi. Ekimdeki fuara mutlaka gelecekmiş. Çocuk kitaplarıyla karşılayacağım onu. Tanıdığımız çocuklara armağan edilmek üzere imzalanacak kitaplar… Ben de imzalatacağım dostlarımın kitaplarını ve armağan edeceğim. Biz bize yetiyoruz. Okuyup yazıyoruz işte. Okur sayısı azalıyor mu ne?
Saat on bir buçuk. Evdeyiz. Uykum yok. Ses kayıtlarını dinlemek istiyorum ya da Felix Salten’in kitabını okumak. Saat iki otuz. Bugün de bitti. Güzel bitti.
Bir yanıt bırakın