MEKTUPLAR -38-

MEKTUPLAR -38-

3 Aralık 2018

Sevgili Lili,

Üç ay önce bir başka kentteydim. Kendime kitaplarla buluşacağım yeni yerler bulmuştum. Bir gün yine sahafa girdim. İkinci gelişimde beni tanımalarına şaşırdım. Ne aradığımı bile unutmamışlar. Genç adam kitap rafları arasında kayboldu, çok geçmeden döndü. Elinde bir kitap vardı.

“Bunu okudunuz mu?”

“Hayır” dedim.

“Kadın konusuyla ilgileniyorsanız, önce bu kitabı okumalısınız.”

“Bunu okuyamam.”

“…”

“Yani buna cesaretim yok.”

“Bence okumalısınız. Herkes okuyor.”

“Olur, deneyeceğim” diyerek kitabı aldım.

Oradan başka kitaplar da alarak çıktım.

Eve geldim.

Şimdi aradan üç ay geçmiş ve kitap bir köşede okunmayı bekliyor. İşte bugün okumaya başladım. “Sıfır Noktasındaki Kadın” Neval El Seddavi yazarı.

*

Okumalara ara vermek zorunda kalıyorum. Midem bulanıyor. Bugün bitirmek istiyorum. Çok yalın ve gerçek. Gerçek!

“Dünyanın herhangi bir köşesinde herhangi bir kadın sıfır noktasında kıskıvrak bekliyor. Umutsuz, çaresiz, ölümle yaşam arasındaki sınırda.

Neval El Seddavi, Mısırlı fahişe Firdevs’le konuşuyor, Firdevs’in anlattığı yaşam öyküsünü aktarıyor bize. Bu dünyada kadın olmanın, hele bir “fahişe” olmanın ne anlama gelebileceğini okuyoruz bu yaşam öyküsünde.

Sıfır noktası neresidir?”

Kitabın arka kapak yazısı öyle masum kalıyor ki okuduktan sonra. Midem… Bu gerçekliği kabullenemiyorum. Hayır, diyor bir ses, bu gerçek değil. Ama ya gerçekse…

Duygu seline kapılmıyorum sadece midem kötü. İsyan yok. Bir şeyler söylemek zorundayım ama söyleyebileceğim bir şey yok. Bizde de yalan çok. Gerçek yok. Bir an parlayıp sönen bir ışık farkındalık. Bunlar sözcüklere dökülmediği sürece yok sayılmaya mahkum. Hiç olmamış gibi. Yalanmış gibi.

Kitabın son sayfalarında biraz soluk aldım. Artık gerçekler herkesin oluyordu. Sadece kendi gerçekliği yani Firdevs’in gerçekliği değildi.

“…yaşamımız boyunca bizi köleleştiren isteklerimiz, umutlarımız, korkularımızdır. Özgürlüğüm onları öfkelendiriyordu. Hâlâ istediğim, hâlâ korktuğum ya da hâlâ özlediğim bir şey kalmış olması hoşlarına giderdi. O zaman beni bir kez daha köleleştirebilirlerdi.” S.103

“Şimdi de gerçeği hiç zorluk çekmeden anlatıyorum. Çünkü gerçek kolay ve yalındır. Bu yalınlığın içinde de vahşi bir güç yatar… Gerçeğe ulaşmak, artık ölümden korkmamak demektir. Her ikisiyle de yüz yüze gelmek büyük bir cesaret gerektirdiğinden, ölümle gerçek birbirine benzer. Gerçekler de insanı öldürdüğü için, ölüm gibidir. Ben bir insanı öldürdüğüm zaman onu bıçakla değil, gerçekle öldürdüm. Bu yüzden korkuyorlar; beni yok etmek  için bu yüzden acele ediyorlar. Bıçaktan korkmazlar. Onları korkutan gerçeğimdir.” S.105

*

Bir an parladı bir ışık. Zayıftı ışığı. Yemekte yemeğin en iyi yeri verilir, nedeni sevgiden aşktan denir. Doğrusu şüphe duymaya başladım. Bu bize miras kalan bir kölenin davranışı mıydı yoksa?  Aşk diye bildiğimiz…

“Seni zavallı kadın, yanılgılar içindesin” dedi. “Aşk diye bir şeyin varlığına inanıyor musun?” (s.86)

“Mesleğimin erkekler tarafından icat edildiğini, yeryüzündeki ve gökyüzündeki her iki dünyayı da erkeklerin ellerinde tuttuklarını biliyordum.” S.94

“En az aldatılan kadının fahişe olduğunu kavramıştım artık. Evliliğin kadınların en zalim şekilde acı çekmesine dayalı bir sistem olduğunu anlamıştım.” S.90

*

Masada beş kadınız. Bir atölye çalışması, şiddet üzerine. Eşinin çok iyi olduğunu söylüyor kadın. Hiç el kaldırmamış. Onun dışında da şiddet var, psikolojik şiddet. Sesini yükseltmek bile… Aaa sesini yükseltiyor, bağırıyor ama hiç böyle düşünmemiştim, diyor kadın. O da mı şiddet oluyor? Ama ben bir şey yapmıyorum ki.

Kadınları düşünüyorum, gördüğüm ve anlatan kadınları. Hikayelerini unutuyorum. Güzel masum yalanları anımsıyorum. Ben eşimden asla izin almam, sen izin mi alıyorsun? Daha sonra anlaşılıyor, hiçbir yere gitmemiş ki eşi olmadan. Acaba gitmek istese ve birkaç gün gitse ne derdi?

Nereye gideceğim zaman mı var, siz ne güzel geziyorsunuz, misafirim gelecek eşimin akrabaları, alışveriş yapacağım…

*

Midem biraz iyi gibi. Ama boğazımda bir düğüm var. Yok canım boş ver, geçer.

Canım bu kitap ağır gelir okuyamam diyorsan öyle değil bak. İnan ki okursun. Ben okuduğuma göre. Sen de okuduktan sonra konuşalım. Acaba yemeğin en iyi yerini vermenin dışında ortak yaptığımız davranışlar var mı? Bunu konuşalım.

Canım, sana dedim ki aşk masalları daha çok tercih ediliyor. Sen de dedin ki “Gerçekler çok kötü, insanlar bir parça olsun umut etmek ve aşkın var olduğuna inanmak istiyor. Sen de yaz…”

Okuduğum her romanda aşk var zaten. Ben ne yazabilirim ki? Yani yok ya da var diye  bir karar vermem mi gerekiyor? Bu kararı hiç okumadan nasıl verebilirim? Yaşamadan diyemeyeceğim, elbette yaşadım. Ama şimdi gerçekten aşk mıydı, diye soruyorum. Bunun yanıtını ölmeden verebilecek miyim, emin değilim.

Tamam senin istediğin gibi olsun. Senin için aşk hikayeleri yazacağım Lili. Ama bu kitapta, Firdevs’in yaşam öyküsünde Firdevs’e aşık olan bir erkek olmadı.

Sevgiler.

İlk yorum yapan olun

Bir yanıt bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*