GÜNLÜKLER – 28 Mart 2020
Bir şeyler olacağını seziyordum. Ama bu sadece bizim başımıza gelecek diye düşünüyordum. Geriye doğru bir dönüş, düşüş. Kaybediş. Kaçmak için zaman çok geçti. Oysa bu bir şeyler dünyanın başına geldi. Kaçacak bir yer de kalmadı.
Dünya Savaşlarında, savaş alanlarının dışında yaşayan insanların nasıl yaşadıklarını, acılara nasıl dayandıklarını düşünürdüm. Kendimi bir savaşın içinde bulmayacağımdan emindim. Ama salgın hastalık aklımın ucundan geçmezdi. Bu olsa olsa distopik bir kurgu olabilirdi. Şimdi…
Şimdi evden çıkmadan, yeni bir uyum içinde yaşamaya çalışıyoruz. Yarın ne olacağını bilmiyoruz. Başkalarının başına gelenleri izliyoruz. Başkaları yani diğer ülkelerdeki insanlar. Onlar hakkında epeyce bilgimiz var. Ama kendi yaşadıklarımız hakkında öyle az haber yapılıyor ki bu da bizim başımıza gelmeyeceği duygusu yaratıyor. Televizyondaki açıklamalara bakılırsa şimdilik sorun yok. Gerekli tedbirlerin alındığı ve önlenebilir olduğu düşündürüyor. Bugün otobüslerin şehirlerarası yolcu taşıması yasaklandı, otobüslerle şehir dışına çıkmak yasak. Özel araçlarla çıkabilirsin ama.
Annemi haberleri izlerken ağlar buldum. Televizyonu sadece anahaber bültenlerini izlemek için açıyoruz. Babam bazen açıkoturumları ve ulusa seslenişleri dinliyor. Ben ayrı odada kitap okuyorum. Eğer okumazsam bu kaosa dayanamayacağımı biliyorum. Romanın büyüsüne kapılmalıyım ki bugünü unutayım. Okumanın ve yazmanın büyüsü. Hayatta kalanlar, gördüklerinin etkisinde ne kadar kalacak kestiremiyorum. Kendi başlarına gelmese de çevresindeki insanların başına geleceklere engel olamayacakları kesin. Hayır gelecekle ilgili yazmayacağım. Sadece bugün var ve yarının bana da neler getireceğini düşünmemeliyim. Teker teker sırayla gelecek her biri. Bilmiyormuşum hiç düşünmemişim gibi yapacağım.
Yavaş yavaş çözülmeler başladı. Kaygı ve korku hakim. Hayatta kalmak da çözüm değil, ölmek de. Hasta olmak birlikte yaşadığın insanları da tehlikeye atmak demek. Ölmek ardında kalanlar için bir travma bırakmak demek. Çünkü uyur gibi bilincimizi kaybederek olmayacak. Hayır gelecekle ilgili kurgularımı yazmayacağım, böyle söz vermiştim kendime.
Başka bir ülkede kalmış genç kadının, televizyonda göz yaşları içinde yardım istediğini izledik. İnternet üzerinden izlediğimiz ya da okuduğumuz haberleri de yazmayacağım. Corona günlerinde aşk, olmayan aşkı, yaşayacak birileri olmasını umut ediyorum. Çin’den böyle bir videoyu izledik. Kurgu değildi. İki insanın korkularını kaygılarını izlediğimiz bir film gibiydi. Bunun romanı sanırım daha yıkıcı olacaktır. İki kişinin verdiği mücadelenin dışında, ülkece, dünya ülkelerince yapılanları da anlatacak olmasından… Kaybettiğimiz insanlar da yer alacak üstelik. Bu günleri şimdiden yazacak birileri mutlaka vardır. Bugünü anlatan romanların okuru sanırım gelecekte yetişkin olacak bugünün çocukları olacaktır.
Mizah artık yok. Kara mizah olabilir ancak. Kara mizahın, günü oynatanları zaten hiç değişmez, hep aynıdır.
Freud’a bir kadın olarak hep direnmişimdir. Erkek egemen toplumda kadınlara yaşatılanların psikanalizi elbette yine Freud’yen bir açıklama çözümleme yapılacaktır. Sürekli açıklamalarda bulunmazlar umarım. Sen diye başlayarak yaşanılanları aktararak bunu nasıl aşılacağını anlatmazlar. Çünkü kadınlar olarak birbirimize hep reçetelerimizin farklı olduğunu savunmuştuk. Şimdi nasıl da birbirimize yakınız, aynı şeyleri yaşıyoruz. Çocuk, genç, yaşlı, çalışan, çalışmayan hepimiz aynıyız. Bu salgından sonra değişmeyeceğimizi düşünenler sanırım yanılıyor. Çünkü ölümle yüzleşmek her insanı değiştirir. Biraz duygusuzlaştırır, katılaştırır, yaşananları kabullendirir. Yardım elini uzatacak insanların sayısı geçmişte bile azdı. Umarım onlara başkaları da katılır. Azalmak yerine çoğalırız. Ölümle yüzleşmek her insanı değiştirir. Kendi ölümüyle yüzleşmek istemeyenlerin bile, başkalarının ölümünü görmesiyle bile yüzleşme söz konusudur. Bu hastalıkta ölüm oranı gerçekten çok düşüktür. Yine de korkuya ve kaygılara yenik düşer insan. Ve insanlık dışı görüntüler…
Ekmek arası ıspanak, ödenemeyen borçlar, işsizlik… Sonuç elbette herkes tarafından biliniyor. Milyarlarca fide dikilmeyi bekliyor. Bekliyor. Bekliyoruz. Bekliyorlar. Kim yapacak bu işi?
Freud bir öncüydü. Sadece erkek egemen toplumda kadınların ne yaşadıklarını terapileri sonunda analiz edebildi. Kadınlara inandırıldı. İnandım mı? Yaptıklarım Freud’yen açıdan yorumlandı psikoloji kırıntılarını bilerek, eğitimi almayan insanlar tarafından. Ama bugünün öncesinde kullanılan kelime dağarcığı çoğaldıkça, farklı kelimelerin kullanılmasıyla farklı yaşamların olabileceği anlamına geliyordu. Ben bile yazdıklarımın kurgu olduğunu beni temsil etmediğini düşünürsem… Ya şimdi? Herkes aynı kelimeleri kullanıyor. Kullanılan, kullandırttıkları kelimelere bakılırsa aynı şeyleri yaşayacağız. Her birimiz aynı kurguda yaşayacağız. Çözülmesi ve yeniden psikanalize göre yeni toplumun yaratılmaya çalışılmasıyla hiç düşünülmediği şekilde değişimi yaratacak. Bugünleri aratacak bir kurgu. Bilimkurgu dünyasına hoş geldiniz. Dijital dünyaya hoş geldiniz. Artık salınım yapamayacaksınız yani geçmişle bugün arasında gidip gelemeyeceksiniz. Bu köprü yıkılmıştır. Ancak geçmişi bu yıkık köprüde görecek, batan güneşin altında yosun tutmuş olarak göreceksiniz. Çok uzaktan geçen bir otobandan izleyeceksiniz. Yeni yollar ve hızlı akış.
Ev içlerinde birbirimize iyi davranmalıyız. Bunun için önerim evi farklı zamanlarda kullanmak, bir araya gelmek, destek vermek olacaktır. Bu da aşkla olabilir. Hoş geldin aşk.
Köprüler, çağlar, tarih… Yarından önce görmek istediklerime ulaşmak için uğraşıyorum. Bir sayfayı kapatmaya çalışıyorum. Ülkenin, kentin tarihi de önem taşıyor bu durumda. Dil önem taşıyor. Yeni oyunun kurallarını kendimizin belirleyeceğini umarak…
Günaydın.
Bir yanıt bırakın