GÜNLÜKLER – 12 Aralık 2019

 

GÜNLÜKLER – 12 Aralık 2019

Günden Kalanlar, Kazuo Ishiguro, YKY , 4.baskı 2017

Kimse onu başuşak olması için zorlamıyor, uşaklık her zaman gönüllülük gerektirir, diyorum romanı bitirince.

Bir uşak için (başuşak olsa da) harikaydı anlatım. İnandırıcıydı. Ama sıkıldığımı fark ettim. Kim bu uşak, hem de başuşak? İngiltere’nin tarihi başuşağın anlattığı gibi mi? Ülkeyi yönetenleri ismen tanıyan ve onların verdikleri kararlara olan inancıyla anlatan bu kişi yani başuşak kim? İsimleri bilen ama neler olduğunu, alınan kararları bilmeyen, uşaklık hizmeti aşkıyla işine bağlılık gösteren… İşine, ama yalnızca yaptığı hizmete bağlı olan, sorgulamayan, düşüncesini açıklamayan… Sorgulamamasını ve düşüncelerini belirtmemesini gizli tutmak istediğinden diye düşünürken ne büyük aptallığa düşmüşüm. Hayatında yer alan tek isim kahya Bayan Kenton; başka kimsesi yok. Ve başuşağımız da bunun farkında bile olmadı. Her ne kadar geçmişi anımsadıysa da gerçekleri göremedi.

İnsanların arasına karışmamış, ülkede insanların nasıl yaşadığı hakkında bilgisi olmayan ve düşünmeyen bu başuşak…

Çıktığı yolculukta yolu bir köye düşer. Saygın bir efendi olarak karşılanır ve misafir edilir. Halkın nasıl yaşadığını başuşak anlatısından görürüz. Nihayet eleştiren, düşüncelerini açıklayan halk çıkar karşımıza. Nefes aldım nihayet. Yoksa sayfalarca sorgulanmayan olayları okumaktan yorulmuştum.

Son sayfalarda durum açıklığa kavuşunca ister istemez kendimi… Güldüm ben de doktor gibi. Okudum ya sonuna kadar yani dinledim.

Yönetenlerin adlarını bilmek, onlara yakın olmak onları tanıyor anlamına gelmiyordu elbette. Ülkede yaşananlar hakkında hiçbir düşüncesi yoktu, hatta hizmet verdiği insanları bile tanımıyordu. Hatta Bayan Kenton’u bile tanımıyordu. Bu adam ya uşak olmalıydı ya da palavracı. Sonuna kadar ısrarla okurken merakla bu başuşağın kim olduğunu anlamaya çalışırken…  Çok şey düşündüm.

Son sayfalarda Bayan Kenton’un artık kahyalık yapmıyor olmasına, yapmak da istememesine ve gelecekten beklentilerinin olmasına çok sevindim. Aşk her zaman kafa karıştırıcıdır. İşte Bayan Kentor’un gözünden ama başuşağın anlatısıyla, başuşağın kim olduğunu öğrendim. Bayan Kenton’u da tanımış oldum.

Muhteşemdi. Kim bilir, dedim kendi kendime kimler kimlere uşaklık etti yıllarca da farkında olmadı. Göğe bakmak istiyorum. Nedenini bilmeksizin.

*

Romanı tanıdıklarıma anlattım. Öyle zevk aldım ki… Bu zevk bana Alberto Manguel’in Dönüş romanını anımsattı. Ne alaka? Bu roman da tarihi bir roman aslında.

Onlara romanı kısaca anlatıyorum, başuşak, ev sahipleri, konuklar… Başuşak köye gidiyor ve orada öyle saygılı davranıyor ki, onu bir beyefendi gibi karşılıyorlar, ağırlıyorlar. Köy doktoru geliyor akşam ama başuşak yorgun olduğunu söyleyerek odasına çıkıyor. Doktor sabah onu arabasıyla bırakabileceğini söylüyor. İşte böylece sabah arabada giderlerken aralarında geçen kısa konuşmanın ardından… Gülüyorum. Bir film karesini anlatıyorum onlara. Yazar beni ters köşe etti, diyerek gülüyorum. Adam gerçekten başuşakmış. Doktor gülüyor.

Harika bir roman. Kolay kolay olayları anlatmam ama bu roman çok başka. Bu beni düşündürmeye başlıyor. Acaba sessizce dinlediğimizde anlatılanlara gerçekten de yabancı mıyız? Yoksa kendimizi mi kandırıyoruz?

Yazarın diğer romanına başlıyorum ve kitabın başından kalkamıyorum. Yazarın diğer romanlarını da okumayı çok isterim. Anlattıklarını bir tablo gibi düşünüyorum. Tablolar bir araya geldiklerinde dünyanın resmi ortaya çıkacak diye düşündüğümden. Yarattığı dünyayı merak ediyorum.

*

Değişen Dünyada Bir Sanatçı. Bu roman da bir tarihin üzerinde şekilleniyor. İkinci Dünya Savaş’ı sonrası Japonya; sanatçı kimliği olan  Masuji Ono’nun anlatımıyla izliyoruz.  Burada karakterler üzerine bir şey henüz söyleyemiyorum. Heyecanla okumamın nedeni ip uçlarını yakalamaya çalışmak ve bunun izini sürmek. Kendimce hazırım önceki romanından. Aynı şeyi ikinci kez yaşamayacağım. Bakalım ne olacak?

İlk yorum yapan olun

Bir yanıt bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*