İSHAK, Onat Kutlar, YKY
Onat Kutlar’ın İshak adlı öyküsü hâlâ usumda. Anlatı ile ilgili öyle çok sorular var ki aklımda, yanıt bulmak için Gaziantep hakkında araştırma yapma isteği doğdu. Ayrıca başka şeyler de kafamı kurcalamaya başladı. Öykü yolculuğu başlıyor.
Öykü adını aynı zamanda kitaba veriyor. İshak’ın, ilk baskısı 1959. Yazılış tarihinin önemli, zamanın Gaziantep’ine götürüyor beni ve bugün ile karşılaştırma yapmama neden oluyor.
“Geniş bir ova gibi uzanan yayvan vadide…” bölgeyi coğrafi olarak bulma isteği uyandırıyor. Nerede bu vadi?
“Tipi durdu. Artık belli oluyor.” diyor karda bıraktıkları ayak izlerine bakarak. Neden önemli ayak izleri?
“…şu iki ağacın altında.” İki ağaç neden önemli, ki bu ağacın kuru olduğunu sonra öğreneceğim.
“…bir tek pencereyi koruyacak kadar kalabilmiş yalnız bir duvar yıkıntısı.” Nereye bakıyoruz? Ya da bize bakan kim?
“…geniş bir tümsek.” Altında ne var?
“Yıkıntıda…” Burada ne işimiz var?
“Hep böyle olur. Benim taşımın yerine oturmuşsun.” Benim taşım?..
“…yıkıntıyı, iki ağacı, tümseği ve beyaz, karanlık kar ufkunu önlerine alıp oturdular.” Soru?..
“Sanki biri kovalıyormuş gibi. Kardaki izimizden bile korkuyorsun.” Zaman?.. Geçmiş?..
“Gecenin ve tümseğin altından durmadan kendini hatırlatarak geleni. Çok eski bir şey bu.” Ne kadar eski? Zeugma ile başlayan ve günümüze kadar gelen coğrafi yapısından kaynaklanan bir geçmiş, halkın geçmişi?..
“Hani o baykuş masalını anlattığın günden beri de…” Masal?.. Baykuşun, coğrafyadaki inanışı nedir? Bilge mi?
“Sinirlerin bozuk. İçini korku bürümüş.”
“Kar çekiyor, kar.”
“… zaman zaman tepeme binen sebepsiz cinayet isteğinden korksam, kalkar buraya gelirim.”
“Oysa burada Tanrı, çoktan yanmıştır: kendi ağırlığımı duyarım yalnızca.”
“…ayaklarımı bastığım güçlü toprağın…”
“Biliyorum, bana huzur veren şey, seni sadece rahatsız edecektir.” Ben de mi huzursuzlandım ne?
“Tahtakuruları gibi alışkanlıklarının alçak duvarları arasında yaşamayı seven bir yığın insanın çekip iyimser bir çamura batırdığı teraziyi dengede tutmaya çalışıyor.” Bunu İshak için söylüyor. Baykuşun masalı nedir?
“Bir anlam piresi gibidir İshak. Uzak yerlere atlar… Bu tümseğin eski günlerini de biliyor.” Ben de merak ediyorum eski günleri.
“O, çürümüş eski bir kıta gibi buraya gömüldü… yangının artığıdır.”
“Yeraltından eski halkın sakin gürültüsü sızıyor.” Hâlâ yaşıyorlar?..
Böyle devam ediyor. Bilme isteği doğuyor. Gaziantep ile ilgili araştırmalarıma Zeugma’dan başlamayı düşünüyorum. Sonra günümüze doğru gelmeyi. Ama bölgede yaşanan olayların halen gün yüzüne çıkarılmamış olacağını düşünmeden yapamıyorum. Araştırmalarım sonunda çok sayıda kitap bulamıyorum.
Dönüyor dolanıyor sonra bana uğruyorum.
Yıllarca her şeyi açıklamaya çalışmışım. Duygular, düşünceler… Neden öyle davrandığıma dair uzun açıklamalar. Aynı şeyleri düşünüyor olmak beni rahatlatmış. Evde baktığım her canlıyla konuşmuşum, sevmişim. Uzun ömürlü olmayan etkili konuşma tekniklerini uygulamaya çalışmışım. “Beni üzüyorsun.” “Şu anda kızıyorum.” Bu duyguları açığa vurmak her yerde, karşı tarafın bile isteye aynı davranışları sözleri vs. yapmalarına neden olmuş. Yaz dediniz, yazdım. Demişim. Olmamış. Konuş demişsiniz. Konuşmuşum. Olmamış. Doğa örnek alınırken şimdi de yerini kelimeler cümleler almış. Ne oyunmuş ama. İşaretler diyerek altlarını çizmekten…
Şimdi ne olacak?
Okumaya devam. Zaman bir başka zaman. Geçmişe dönüp kalınan yerden devam etmek gerek. Onat Kutlar’ın diğer kitaplarını da ara vermeden okumak gerek.
Başka kitaplar da var arada…
Bana döndüm ya, basıma hazır olan mektuplarımı düşünüyorum. Çoktan eskimişler benim için. Bu sanırım iyi bir şey.
Bir yanıt bırakın