GÜNLÜKLER -98-

GÜNLÜKLER -98-

31 Aralık 2018

Sevdiklerimi yazabilmeyi gerçekten çok isterdim. Onların içindeki tohumcuklar belki de başka yerlerde de filizlenebilirdi. Ama nedense hep beni şaşırtan, hayrete düşüren şeyler üzerinde duruyorum. İnsanlar ne zaman beni şaşırtmaktan vazgeçecek, bekliyorum.

“Sizce de çok para kazanmıyorlar mı?”

“Doktor olmak için ne kadar çok çalıştıklarını bilmiyorsun sanırım. Ben bunu istemedim çünkü bu ağır çalışmayı kaldıramazdım. İnsan sağlığı çok değerli. Herkesin yapabileceği bir iş değil.”

“Onlar da bizim aldığımız kadar ücret alsınlar.”

“Sen,  onlar kadar ücret almak için neden mücadele vermiyorsun? Ne yapıyorsun?”

“Çalışıyorum.”

“Herkes çalışıyor. Ama çalışmanın yanında başka şeyler de yapıyor. Bir araya geliyorlar, kendi haklarını ve hasta haklarını savunuyorlar.”

Öğrenciliğimde meslek odasındaki çalışmaları izlerdim. Sonunda, bir meslektaşımız  milletvekili seçilmişti. Çalışmalarımızı meclise taşıma fırsatı olmuştu. Mesleki çalışmalarımız kadar hastalarımızın da haklarını savunuluyordu. Di’li ya da miş’li geçmiş zaman. Yine aynı geçmiş zamanlarda oda çalışmalarını yakından izledim. Her şey insan içindi. Daha iyi ve insan olarak yaşamak için.

Ben oy vermenin dışında pek bir şey yaptığımı anımsamamakla kendime haksızlık yapıyorum. Dünya Emekçi Kadınlar Gününde meydanlarda yer aldığım yıllar oldu. O akşam evde yemeklerimiz çıkmadı. Sonra çocukların hakları için yapılanlar. Anne babasından önce öğretmenleri düşündü doğurmadıkları çocukları.

‘Çok maaş alıyorsun, daha ne istiyorsun. Ben ne kadar parayla geçiniyorum sen de az almalısın’ diyordu çocukların ebeveynleri.

Bu işi yapmak da zormuş. Uzaklaştırma. Yalnızlık.

Ne yaptın, diye sordum. Yanıt yok. Aklının bir köşesinde aynı cümle tekrar ediyor.

Ben vicdanım rahat bir şekilde çalıştım, dilerlerse çocuklar, en azından bir kısmı, doktor olabilecek kadar benden eğitim aldı. Üstüne koymak da onlara bağlı.

Çöpümü atıyorum konteynırın içinde. Sokaklar temiz.

Çöpünü atıyor dışarı, toplayan var diyor. Sokaklar kirli.

İnsan olmayı öğretemezsin, önce kendisi istemeli.

 

*

Artık çalışma hayatında koşullar gittikçe kötüleşmeye başladı. Benim kuşağımın söz sahibi olduğu bir dönem. Bu kuşağın yetiştiği dönem dikkate alınırsa yaşananlara şaşırmamak gerek. Çalışmanın gelip gitmek olduğunu düşünmek. Nasıl yapılacağını bilememek. Yapmak da istememek. Ama her şeyi, aklıma gelemeyecek kadar her şeyi istemek.

*

Bugün yılın son günü. Kısa molalar veriyorum, güzel şeyleri görmek için. Deniz diyorum, mavi kanatlı topal martı diyorum, Emo/Eme, Yuka, nar ağacı… Sabah kahvesi, güneş, yağmur… Ama bunlar için eskiden olduğu kadar güzel şeyler yazamıyorum. Sadece şiir dizeleri gibi akıp geçiyorlar. Bilinmez tarif edilemez duygular bırakıyorlar. Gidip dönüyorum oturduğum yere. Yazmaya başlıyorum. Okuyorum.

*

Bugün yılın son günü. Çocuklar büyüdü, ben de… Artık yeni yıl kutlaması yapmama  gerek kalmadı.

31’den sonra 1 gelecek. Değişen bir şey de olmayacak. Neşemizin dışında. Bir arada olmamızın verdiği mutluluk.

Sevdiklerimi yazmak istiyorum da bir türlü yazamıyorum. Yanıt vermeye çalışmaktan, yanıt bulacağım diye çalışmaktan… Elini uzatırsın, aşağıya düşersin ölü ağırlığı çeker ya öyle işte.

Böyle mi sürecek, belli olmayan tek şey. Düşündüklerini yazmak ister istemez başka düşüncelere yolunu açıyor. Belki bir gün yolum büyülü gerçekçiliğe uğrar. Umarım öyle olur. Geçmiş tekrar ediyor dışarıda. Öyle olmasaydı geçmişi yazmak gereksiz kalırdı. Belki de  geçmişi yazacak son kuşak da biz olacağız.

*

Kahve molası.  Emo, konuşa konuşa yanıma geldi oturdu.  Müzik çalıyor. Apartmanlarda ışıklar bir bir yanmaya başladı.

 

 

 

 

İlk yorum yapan olun

Bir yanıt bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*