GÜNLÜKLER – 13 Aralık 2019

 

GÜNLÜKLER – 13 Aralık 2019

Okuduğumuz romanların ve öykülerin bize ayna tutan eserler. Kendimizi ister bulalım isterse başkalarını dinlediğimizi düşünelim, her iki durumda da bize geri dönüyor. Ne yaptıklarımızla ne yapmadıklarımız arasında kalıyoruz.

Okuduğum haber üzerine düşünmekten kaçınmıştım. Okul müdürünü veliler protesto ediyorlardı. Her yerde yaşananlar aynı diye düşünürken bu haberi okuyunca, demek ki dedim sonunda velileri de bu olaylar etkilediklerini anlamış durumdalar. Ne yaptıklarımı ve ne yapmadıklarımı düşündüm. Son okuduğum iki roman bana kronolojik bir sırayla düşünmeme yardımcı oldu.

Bundan yirmi üç yıl önce öğretmen olarak göreve başlamıştım. Bugünün durumundan çok farklıydı. Elbette o günleri aramıyorum, nostaljik takılacağım anılarım da olmadı. Duygusaldı, sevgi yumağıydı. Sevgilerin papatyalar gibi ezildiği yıllardı. Her şey değişiyordu ama değişim hayal edildiği gibi olmuyordu. Birçok eksikliklerle birlikte, tanımlanmamış ve beklenmemiş değişimlere ayak uydurmak gerçekten de zorluyordu. Zordu. Dayak vardı, şiddet vardı. Bu yalnızca içeride sınırlı kalmıyordu, sokakta mahallede ve her yerde görülebiliyordu. Bunun eğitimi de okula bırakılıyordu. Ekranlar yoktu ve kitaplar aydınlatıcı kaynaklardı. Özellikle benim çalıştığım bölgelerde şiddet ve çatışma her yerde karşıma çıkıyordu. Çok şey yaptım ama yapmadığım bir şey vardı ki kendimi savunamamak. Kendimi ve çocukları. Çocuklar bana davrandıkları gibi davranıyordu sınıf dışında da bu nedenle de zorluklar yaşıyorlardı. Yanlarından ayrılmıyordum. Ayrıldığım an korktuğumu yaşıyordum. Eğitim üzerine kitaplar okumaya başlamış, denemeler yazmaya çalışmıştım. Bugün bile saklıyorum bu yazılarımı ve okudukça ne kadar gerilediğimi görüyorum.

Son sekiz yılımı da daha önce yaptıklarım kadar olmasa da yapıyordum ama bu defa da kendimi savunamadım. İfade edemediğimi düşündüm. Değil eğitimi tartışmak kendi savunmamı yapamıyordum. Yazdıklarım da eskisi gibi değildi. Duygusal ve sevgi yumağı kafa karıştırıcı şeyler. Dil gittikçe basitleşiyordu. Kısa cümlelerle her şeyi anlatamıyordum. Oysa kısa cümleler kurmak için de yıllarımı vermiştim.

Bugün bunları yazmış olsam da henüz ayrıntılarına girmeye hazır değilim. Dinlenmek için bir köşeye çekilmek ister istemez geçmişi düşünmene neden oluyor. Artık savunmak zorunda kalmıyorsun, ne kendini ne de bir başkasını. Dilediğince anımsıyorsun. Yapmadıkların daha çok ön plana çıkıyor. Yaşarken her şeyi tam zamanında anlatamamışım. Duygusal bulmuşlar ya da  gerçek dışı. Doğru da olabilir diye düşünüyorum çünkü çocukların sınıfta bana yapmalarına izin verdiğim şeyleri bir başkasına yapmadılar. Oysa bir baba gibi onlarla yerlerde güreşmekle onları hayata hazırladığıma inanmıştım. Etkili Öğretmen ve Etkili Anne Baba gibi kitaplardaki uygulamaları yapabiliyordum ki bu kitaplar bugün geçerliliğini yitirmiş durumda. Çünkü bu uygulamalar bir çeşit kişinin zayıf yanlarını açıklamasıydı ki hemen suistimal  ediliyordu. Ben üzülüyorum. Ben sinirleniyorum. Mutlu oldum. Sevindim. Beni incitiyorsun… Diye kurulan cümleler.

Hatırlıyorum sınıflardaki baş edilemeyen başarısız öğrenciler dönem içinde bana getirilirdi. Çocuk elbette istemezdi. Sınıf kapısının önünde onunla konuşur ve onu ikna ederdim; çocuk neşeyle yeni arkadaşlarının arasına karışırdı. Müdürüm bir konuşmaya tanık olmuştu ve hayret etmiş ağzından kaçırmıştı; bunu nasıl yaptığınıza aklım almıyor. Bir öğrencim çok başarılıydı ve herkes şaşırmıştı, nasıl oluyor da bana düşmüştü, nasıl gözden kaçırılmıştı.

Bugün bu kadar yeter. Belki de günah çıkarmam gerek ama neyi yanlış yaptığımı bilmiyorum. Ağlamanın dışında. Benim de aynı şeyleri yaşadığım dedikodularının yayılması bu ağlamalarıma başka anlam veremediklerindendi. İnanmıyorlardı çocukların hissettiklerini benim de hissettiğimi. Doktor yetiştirmek…

Televizyonda bir haber izlemiştim. Elinde mikrofonu genç bir kadın caminin rutubetli alt odasında okuma yazmayı caminin imamından öğrenmeye çalışırken kameralara bakıyor ve soruyu dinliyorlardı. “Okulunuzun ve öğretmeninizin olmasını ve doktor olmayı isterdiniz değil mi?” Soru karşısında ne söyleyeceklerini şaşırmışlardı. Ne saçma! O zaman aklıma gelmemişti “Sen neden doktor olmadın? Okul mu yoktu, öğretmen mi yoktu?”

Üniversite sınavının sonucunda ilk tercihime girmiştim. Doktor olamayacağımı, insanların yaralarını saramayacağımı, ölümleri göremeyeceğimi biliyordum. Sanki hayvanlar da canlı değilmiş gibi… Ne saçma! İnsan gençken bazı şeyleri çok net göremiyor.

Eğitimci olarak başvurmam olumlu sonuçlandı ama çocukları çok seviyordum ve bunu yapabileceğimi sanmıyordum. Kendi branşıma dönecektim. Evet kendi branşlarımıza dönme şansı tanındı ama ben inat ettim ve kaldım. Ne saçma! İnat yani. Bir yandan ağlıyorsun bir yandan da inat ediyorsun. Yapacağım diye.

Bazı şeyleri yazmaktan çekiniyorum çünkü çocuklar gerçekleri o yıllarda bilmiyorlardı. Büyüdüklerinde de yaşadıkların anımsadıkları çok şey de olmadı. Belki onları bırakıp gittiğimi düşündüler. Olsun.

Bir erkek öğrencimi okulun karşısındaki eve gönderdim ki üzerini değiştirsin. Çünkü teneffüste mahalledeki bir eve girmiş ve kümesten yumurta çalmıştı. Bu yumurtada cebinde kırılmıştı. Bu çocuk sınıfta benimle hiç konuşmuyordu, sesini hiç duymadım nasıldı sesi? İnce sesli mi kalın sesli mi? Babasıyla çok geçmeden geldi. Neredeyse baba tarafından darp edilecektim.

Boş ver. Belki birkaç yıl sonra devam ederim. Şimdi yazmam gereken çocuklar için kitaplar gündemde.

Bitti.

 

 

İlk yorum yapan olun

Bir yanıt bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*