GÜNLÜKLER – 10 Aralık 2019

GÜNLÜKLER – 10 Aralık 2019

William Faulkner’den Ses ve Öfke.

Kitabı okuyorum. Sayfalar ilerliyor. Geçmiş şimdinin altında kendini gösteriyor. Okurken ne olacak duygusunu hissedemiyorum, akıp gidiyor cümleler. Anlamaya çalışıyorum. Cümlelerin yerini uzun satırlar yer alıyor, noktalama işaretleri olmaksızın. Başka şey düşünemiyorum. Dinliyorum. Ağır ağır ilerliyor. Daha önce de okumaya çalışmış, yarım bırakmıştım. Sanırım… Hayır gelecekle ilgili bir düşüncenin bu yazıda yeri yok. Düşünüyorum. Devam ediyorum. Romanın şimdiki zamanıyla geçmiş zamanları birbirinden ayırmaya çalışıyorum.

Roman bir çeşit palimpsest gibi yani şimdinin altında sürekli yer alan bir geçmiş var. Şimdiyi yazarken altta kalan anılar yüzeye çıkıyor. Bu belki de şimdinin yazısının da kazınması gibi bir şey. Her şeyi yaz üst üste sonra da sil. Ardından da yeniden gün ışığına çıkarmak için işlemlerden geçir.

Olanaksız istediğim gibi yani şimdiyi geçmiş üzerinden yazabilmem. Olanaksız.  Geleceğe dair hiçbir şey olmadan yazmak kolay değil. Her zaman… Zaman mı dedim? Romanda zaman yok ki. Kitabın adı olduğu gibi “Ses ve Öfke” var romanda. Zaman… Saatler dursa ne olurdu? Aklıma Haldun Taner’in öyküsü geliyor; ‘On İkiye Bir Var’. Saatin tiktakları durduğunda kaybedeceğimiz çok şey olduğunu mu sanıyoruz?

Bana göre zaman döngüseldi. İnsanın yaşamı için gereken enerjiyi sağlayan bir döngüydü düşündüğüm. Biyokimyada buna krebs döngüsü denir. Döngüden elde edilen enerji yaşamı devam ettirir. Saatlerle işlemez. Gecesi gündüzü yoktur. Ortamında çevresinde olmazsa olmazlar vardır sadece.

Roman üzerine yazılmış yazıları internetten okudum. Ben ne yazabilirim ki. Benzer şekilde yazayım şu günlüğümü dedim, gelecek olmasın. İlk satırda pes ettim. Gelecek düşüncesi olmasa, hayal edilemese ne gibi yaşamsal sorunlarla karşılaşırız? Bunu hiç düşünmedim. Ama geleceği düşleyemediğim için kendimi üzdüğümü de biliyorum. Umut, evet bu olmalı. Hayatın şimdinin içinde akabilmesine izin vermek için sanırım korkuların olmaması gerek. Bu, gerçek dünyada olanaksız bir şey. Ütopya olabilir.

Üçüncü bölümdeki anlatıcı karakter geleceği düşünebiliyor. Zamanı ele geçirmeye çalışıyor. Bunu başarabiliyor mu? Elbette hayır. İstediği gibi gelişmiyor olaylar. Ne yaparsa yapsın değiştiremiyor. Zaman onun için işliyor; geçmiş şimdi gelecek ya da gelecek şimdi geçmiş oluyor.

Üçüncü ve dördüncü bölümler daha hızlı okunuyor.

*

Soru: Bu romanı tekrar okur muyum? Yanıt: Evet.

Soru: Şimdiyi geçmişten ayırabilir miyim? En azından yazarken?… Yanıt: Hayır.

Soru: Şimdiyi geçmişle anlatma olanağı tanınıyor ama gelecek işe katılmayacak. Bunu yazabilir miyim? Yanıt: Hayır.

Soru: Okurken kendi iç sesimi duydum mu? Yanıt: Hayır.

Soru: Roman bittikten sonra ilk duyumsadığım ne oldu? Yanıt: Son sayfaya gelince şaşırdım. İki bölümü çok hızlı okumuşum. Keşke yavaş okusaydım.

Düşünemiyorum bile şimdiyi geçmişten ve gelecekten ayırmış olarak. Deneyimlerimizin toplamıysak ve deneyimlerimiz bizi fırlatıyorsa savuruyorsa…

Bugün bu kadar. Şimdi unutmak için bir başka romana başlamak gerek. Bir unutuş bir başka anımsayış.

 

 

 

 

İlk yorum yapan olun

Bir yanıt bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*